Prof. Dr. Hayreddin Karaman Derneğimizi Yazdı

Haberin Tarihi: 18.02.2016

Ünlü İlahiyat hocası Prof. Dr. Hayreddin Karaman son yazısında Derneğimiz Genel Sekreteri Yunus Emre Gürbüz’ün kendisine bahsetmiş olduğu çalışmaları nakletmiştir. İlgili yazıyı bilgilerinize sunuyoruz.
 

Prof. Mustafa A. Ez-Zerka ve Prof. Ebu Zehra

15-20 Şevvâl 1380 (1-6 Nisan 1961) tarihinde Dimaşk Üniversitesi konferans salonunda “İslâm Hukuku Haftası” adı altında bir kongre tertip etmişti.

Bu kongrede tartışılan ticari (primli, seküler) sigortanın caiz olup olmadığı konusunda iki büyük fıkıh alimi farklı görüşleri savundular. Zerka ve birkaç katılımcı “caizdir”, Ebu Zehra ve çoğunluk da “caiz değildir” diyorlardı. Ben Ahmed Zerka’nın kaleme aldığı bu tartışmayı tercüme ederek yetmişli yıllarda yayımlamıştım (İslamda Banka ve Sigorta).

Kitabın ihtivâ ettiği tebliğ ve münâkaşalar dışında daha önce naklettiğim görüşleri de gözden geçirdikten sonra bende hâsıl olan kanaât şudur:

a) Getirdiği ictimâî ve iktisadî düzen içinde İslâm; insanları tehlike ve felâketlere karşı sigorta etmiş, asgarî geçim bakımından geleceklerini güven altına almıştır.

b) Bu düzenin bütünüyle işlemediği yer ve zamanlarda karşılıklı sigorta nev’i geliştirilmeli, bu kuruluş ticaret ve ortaklıklarla desteklenmelidir.

c) Karşılıklı sigortanın da bulunmadığı veya yeterli olmadığı yerlerde, aslında caiz olmayan ücretli sigortanın kapısı -buna ihtiyacı olanlar için zaruret gerekçesiyle- açıktır. Sigorta şirketlerinin, sigortacılık dışında –İslâm’ın yasakladığı –işlerle meşgûl olması ayrı bir mevzûdur ve bunu yapmayan şirketleri bulmak veya kurmak mümkündür. Başka bir aracı/kurum bulunmadığında faizci bankalarda çek tahsili, para havâlesi gibi meşru işlemleri yaptırmak nasıl caiz ise, meşru olan “zarar ve hasarı ortaklaşa karşılama” işini, bazı işlerinde harama bulaşan sigorta şirketleri aracılığı ile yapmak da öyle caiz olur.

d) Bugün ülkemizde birden fazla islâmî sigorta kuruluşu vardır ve artık başkasına gitmeye mecbur kılan durum (zaruret) ortadan kalkmıştır.

e) Hayat sigortasının hayatı garanti etmek vb. ile alakası yoktur. Bireyesel emeklilik de aslında bildiğimiz emeklilik değildir. Bunların caiz olabilmesi için sigortalayan kuruluşun İslâmî kurallara riayet etmesi gerekir. Bu kurallar gereğince sigortalı veya emekli olmak isteyenler kuruluşa belli taksitlerle ve sürece yatırımda bulunurlar (bir çeşit prim öderler), kuruluş bu paraları helal olan işlerde nemalandırır, sözleşmede öngörülen süre dolunca veya olay vukubulunca sigortalıya, yatırdığı para ile onun helal getirisi toptan veya periyodik olarak ödenir. Kuruluş bu işten vekalet ücreti veya işletmeci ortak (mudarib) olarak gelir elde eder.
Sigorta konusuna ayırdığım yazılarımı, bu konuya gönül vermiş ve emek çekmiş bir zatın verdiği son gelişmelerle ilgili bilgiyi aktararak bitireceğim:

“…Öncelikle Türkiye’nin ilk tekâfül şirketi olan (…) sigorta öncülüğünde bir Katılım Sigortacılığı Derneği kurulmuş ve bu konuda hizmetler sunmaya gayret sarf etmektedir.

Diğer bir husus tekâfül, teavün, faizsiz sigortacılık olarak anılan gelen İslami Sigortacılık ismi Hazine Müsteşarlığı’nda yaptığımız girişimlerle yasal bir resmiyete kavuşmuş ve KATILIM SİGORTACILIĞI adı altında yönetmeliklere girmiştir.

Yine tekâfül şirketlerinin havuzunda dönem sonunda artı bir bakiye kalması durumunda, operatör şirketin bunu müşterilerine iade etmesi için gerekli olan teknik karşılıklar hesabı da yine yukarıdaki mezkur yönetmelikle mevzuata girmiştir. (…) Sigorta da 2014 yılı müşteri havuzu için önümüzdeki günlerde bu yönde bir bakiye iadesi yapacaktır. Bu yapılan hesaplama sonucunda bakiye tutarının yaklaşık yarısı müşterilere nakden iade, kalanı da Soma’daki maden kazasında hayatını kaybedenlerin aileleri için bağış yapılmıştır.
Hulâsa, Türkiye’de tekâfül ya da yeni ismiyle katılım sigortacılığı yapılmasının önünde herhangi bir engel kalmamış, kamu otoritesi de bunu destekler hale gelmiştir. Yabancı yatırımcıların da ilgisi hergeçen gün artmaktadır.” (Yunus Emre GÜRBÜZ, Katılım Sigortacılığı Derneği Genel Sekreteri).

Geriye bir konu kalıyor: re-tekâfül (reasürans) kuruluşu. Malezya’da böyle bir kuruluş var, ama yeterli değil, ülkemizde de olabilir, bunun için himmet sahipleri ile hükümetin desteğine ihtiyaç var!